Kur’an iyice incelendiğinde Rabbimizin Kur’an’ı üç ana bölümde tanıttığı görülmektedir. Bu üç ana bölümden bazen biri, bazen ikisi ve bazen de üçü bir arada söz konusu edilmektedir. Bu üç ana bölüm bir arada olarak (Nisa 4/113) de Peygamberimize verilenlerin gruplandırılmış şekilde; (Bakara 2/151)’de ise, Allah’ın elçisi Sevgili Peygamberimiz Muhammed’in (a.s), kıyamete kadar tüm insanlığa verdiklerinin sınıflandırması olarak açıkça belirtilmiştir:
“Eğer senin üzerinde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya çalışırdı. Hâlbuki onlar, kendilerinden başkasını saptıramazlar ve sana hiçbir zarar veremezler.” “ALLAH, Sana
* Kitap’ı,
* Hikmet’i (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri) indirmiş ve
* Sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir.
Allah’ın senin üzerindeki lütfu büyüktür.” (Nisa 4/113)
“Nitekim içinizden size bir Peygamber gönderdik ki size ayetlerimizi okuyor, sizi arındırıyor, Size
– Kitap’ı,
– Hikmet’i (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler) öğretiyor.
– Ve Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.” (Bakara 2/151)
Ayetlerde vurgulanan üç ana bölüm şunlardır:
“Dilediğine HİKMET (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler) verir. Ve kime hikmet verilirse gerçekten ona pek çok hayır verilmiştir. akLıSElİM sahiplerinden (ûlü’l-elbâb) başkası da iyice düşünmez.” Bakara 2/269
Bu durumda Rabbimizin Kur’an’ı üç ana bölümde tanıttığı bizzat Kur’an’la anlaşıldıktan sonra Kitap nedir, Hikmet nedir, Peygamberimizin ve Toplumun Bilmedikleri hakkındaki bilgi nedir, sırasıyla ve özet olarak ele almakta yarar vardır.
Ayette geçen hikmet sözcüğü “hukm” sözcüğünün bir türevi olup “bina-i nev’i, ism-i nev’i” kalıbındandır. Kullanıldığı fiilin bütün anlamlarını temsil eden bir isim niteliğindeki bu kalıptan birçok sözcük türetilmiştir ki, bid’at, cinnet, fikret, fitne, firkat, gıybet, hizmet, hicret, illet, iffet, kıyamet, kısmet, minnet, nimet, şirket, ziynet, şiddet… gibi hepsi de bu kalıptaki (aynı kökten olmayan) sözcüklerdir.
Hikmet de aynı kalıptan geldiği gibi, hikmetin türetildiği “hukm” sözcüğünün türevleri olan “hâkim”, “hakem”, “hâkimiyet”, “hükümet”, “muhkem”, “tahkim”, “muhakeme”, “mahkeme”, “ihkâm” ve “tahakküm” gibi birçok sözcük de Türkçeye geçmiş ve Türkçeleşmiş olarak dilimizde kullanılmaktadır.
Lisânü’l–Arab’da “ha-ke-me” sözcüğünün esas anlamının “mene’a = engel oldu” demek olduğu belirtilmektedir. Bu durumda hakeme sözcüğünün mastarı olan “hukm” sözcüğü de “engel olmak” anlamına gelmektedir. Araplar bu sözcüğü
* “İnsan ve hayvana mani olmak,
* Onu kontrol altına almak” anlamında kullanmışlardır.
Sözcüğün İslâm öncesi Arap şiirinde bu anlamda kullanıldığını gösteren yüzlerce örnek vardır. Ayrıca hayvanların kontrolünü sağlayan ve “gem” denilen alete de, Araplarca hakeme denmiştir.[1]
Kur’an’ın inişiyle başlayan İslam döneminde ise, hikmet sözcüğünün anlamı biraz daha özelleşerek “zulme ve fesada engel olmak” anlamında kullanılmıştır. Hakeme sözcüğünden türetilen kelimeler de, o dönemde özelleşmiş olan bu anlama uygun olarak kullanılmıştır:
* Hâkim: Zulme ve fesada engel olan kişi.
* Mahkeme: Zulme ve fesada engel olunan yer.
* Muhkem: Zulme ve fesada engel edilmiş /kılınmış şey.
* İhkam: Zulme ve fesada engel oldurma.[2]
Hukm mastarından türemiş olan “hikmet” sözcüğü, girmiş olduğu ism-i nev’i kalıbından dolayı, “zulme ve fesada engel olmanın” adı olmak durumundadır. Bu duruma göre hikmete verilmesi gereken en uygun anlam, “zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş olan kanun, düstur ve ilke” olmaktadır.[3]
Hikmet sözcüğü hepsi de kelime anlamıyla Kur’an’da on dokuz ayette yirmi kez kullanılmıştır. Sözcük, Kur’an’da ilk kez indiriliş sırasına göre otuz yedinci sırada Mekke’de inen Kamer suresinde yer almış ve bu ayetten sonraki ayetlerde geçen “hikmet” sözcüklerinin iyi anlaşılması için Rabbimiz bu ayette “hikmet’in” ne olduğunu en güzel şekilde açıklamıştır:
“Ve yalanladılar, hevâlarına (nefislerinin arzularına, tutkularına) uydular. Hâlbuki her emir kararlaştırılmıştır.”
“Ant olsun ki, onlara kendisinde alıkoyuculuk özelliği olan nice haberler gelmiştir.”
“En üstün seviyede ve yeterli bir hikmet… Fakat uyarılar fayda vermiyor.” Kamer 54/3-4-5
Kamer 54/5’teki “hikmetün bâligatün (en üstün seviyede ve yeterli hikmet)” ifadesi, Kamer 54/3. ayetin son bölümü olan ve “küllü emrin müstekırrun (hâlbuki her emir kararlaştırılmıştır)” ifadesinin devamıdır.
Bu durumda iki ifadenin oluşturduğu cümlenin takdiri şöyledir:
“Ve küllü emrin müstekırrun hikmetün bâligatün”, yani
“Hâlbuki her emir karalaştırılmıştır (karalaştırılmış olan her emir) en üstün seviyedeki yeterli bir hikmet’tir.”
Burada hikmet yerine, bu sözcüğün Kur’an’ın indiği dönemdeki özelleşmiş anlamı konulacak olursa, ortaya “kararlaştırılan her emrin zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş bir kanun, bir düstur bir ilke olduğu” anlamı çıkmaktadır.[4]
Görüldüğü gibi hikmet sözcüğü Kur’an’daki ilk geçişinde Rabbimizin kullarına verdiği, her biri zulüm ve fesadı engelleyen bir “emir (=yasa)” olarak açıklanmıştır. Zulüm ve fesadı engelleyen bu yasa “hikmetlerin” bir kısmı İsra 17/23-39’da somut olarak örneklenmiştir ki mutlaka gözden geçirilmelidir.[5]
Hikmet, Kur’an’dan ayrı bir şey değildir.
Hikmet de Kitap da, “Kur’an’ın hükümleridir”.
İsra 17/39. ayeti, hikmet’in “Kur’an’ın içinde olduğunu” açıkça göstermektedir.
Kur’an ayetleri hikmet’i, “zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler” anlamında kullanmaktadır. (Hûd 11/1), (Yâ-Sîn 36/2) ve diğer bazı ayetlerde ise “Kur’an” için hakîm (hikmetler sahibi) ifadesi geçmektedir. Bu bilgiler birleştirildiğinde, hikmet’in Kur’an’ın ikinci ana bölümünü oluşturan “muhkem” (hikmet içeren) “ayetler” olduğu anlaşılır.
Ancak dikkat edilmesi gereken nokta ayette geçen “kitap” sözcüğünün, “Kur’an’ın bütünü olarak anlaşılmaması gerektiğidir”. Çünkü Kur’an’da (Hûd 11/1; Zümer 39/23’de) “belirli ayet gruplarına” da kitap denmektedir.
Hud 11/1’de Kitap’ın tümünün “muhkem” olduğu;
Zümer 39/23’de ise Kitab’ın tümünün “müteşâbih” olduğu yönünde bir anlam çıkmaktadır.
Hâlbuki Âl-i İmrân 3/7. ayeti, Kitap’ın bir bölümünün müteşâbih, bir bölümünün de muhkem ayetlerden oluştuğunu bildirmektedir. Öyleyse “kitap” nedir?
KİTAB: Kitap sözcüğünün, “yazılan-okunan” anlamına geliyor olması, Kur’an ayetlerinin ilk vahiyden itibaren yazıya geçirilmiş olduğunu göstermektedir. Kur’an bizzat kendini en başından beri “kitap” olarak tanımlamaktadır. Kur’an’ın henüz tamamlanmadığı dönemlerde, inmiş olan mevcut surelerinde “kitap” olarak tanımlanmış olması, “kitap” sözcüğünün, Kur’an’ın tamamını temsil etmediğini göstermektedir. Nitekim yukarıda işaret edilen ayetlerin bazılarındaki “kitap ve hikmet” ikilisine karşılık, Ahzab 33/34’deki “Allah’ın ayetlerini ve hikmeti anın” ifadesinde “ayetler” ve “hikmet” sözcükleriyle bir ikili oluşturulmuştur. Bu da göstermektedir ki kitap ve ayetler sözcükleri, Kur’an’ın bölümleri için kullanılmıştır.
Bizim görüşümüze göre[6] “kitap ve hikmet” kalıbıyla verilen ayetlerdeki kitap, (Zümer 39/23’te) sözü edilen “müteşabih kitaptır”. Yani mucize nitelikli, anlamları gayet açık olmasına rağmen, birbiriyle benzeşen birçok anlamı ifade edebilen eşsiz sanat mucizeleri konumundaki müteşabih ayetlerin oluşturduğu Kur’an bölümüdür.
Bu gruptaki ayetler, muhkem ve müteşâbih olmayan, bizleri bilgilendiren ve ibret almamızı sağlayan haber ve kıssa ayetleridir. Bu ayetleri bize yine Kur’an tanıtmaktadır:
“İşte bunlar, sana vahiy ettiğimiz gaip haberlerindendir.
– Onları bundan önce ne sen bilirdin,
– Ne de kavmin /toplumun.
O halde sabret, akıbet kesinlikle takva sahiplerinindir.” (Hûd 11/49)[7]
Sadece Kur’an’a dayanarak yapılan bu tahlil sonucuna göre, “kitap”, “hikmet” ve “bilgi ayetleri” Kur’an harici şeyler olmayıp Kur’an’ın parçalarıdır. Kur’an’ı Kur’an’dan Kur’anca ilahi mantığı ve kendi bütünlüğü içinde doğru anlamak isteyenler “hikmet” sözcüğünü sözlük anlamıyla ele almalı, sonradan üretilen anlamlar ve kavramlar için başka adlar bulmalıdırlar.
Sedat Şenermen
Kaynakça
[1] İbn MANZUR, Lisânü’l–Arab, c.2, s.539-543 “H-k-m” md.
[2] Hakkı YILMAZ, Tebyînü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c.2, s.47-48.
[3] H.YILMAZ, Tebyînü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c.2, s.48.
[4] H.YILMAZ, Tebyînü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c.2, s.49.
[5] Hikmet sözcüğü için ayrıca bakınız: BAKARA 2/129;151;231;251;269; ÂL-İ İMRÂN 3/48;81;164; NİSA 4/54;113; MAİDE 5/110; NAHL 16/125; LOKMAN 31/12; AHZAB 33/34; SÂD 38/20; ZUHRUF 43/63; CUMA 62/2.
[6] H.YILMAZ, Tebyînü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2007, “KUR’AN’da HİKMET” konusunda bkz. c.2, s.284-300.
[7] Ayrıca bakınız: YÜCE KUR’AN ÂL-İ İMRÂN 3/44; YÛSUF 12/3;102; KASAS 28/44;45;46; ŞÛRA 42/52.
İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirdiği 1970’den günümüze “Kur’an Araştırmaları” yapıyor.
Bu çalışmalarıyla “Kur’an’ı Kur’an’dan Kur’anca Anlamak” yöntemini Kur’an’dan oluşturdu. Bu yöntemle;
Kur’an’ı İlahi Mantığı Ve Kendi Bütünlüğü İçinde;
Kavram bütünlüğü + Konu bütünlüğü + Sistem bütünlüğünde anlayıp anlatan konuşmalar yapıyor, makaleler ve kitaplar yayınlıyor.
Hâlen “Konulu Sistematik Kur’an Sözlüğü” çerçevesinde kitap çalışmalarını sürdürüyor.
Eserleri:
1) GAZİ MUSTAFA KEMAL’İN İSLAM /KUR’AN KÜLTÜRÜ (1 ve 2. Baskı, 2013), TOGAN Yayınları.
2) Akıl ve Bilim Işığında DİNLER VE DÜNYA EGEMENLİĞİ (Haziran 2013), TOGAN Yayınları.
3) Bilim ve Kur’an Dilinde KALP /AKIL (Mart 2014), TOGAN Yayınları.
4) MİLLİ İRADE NEDİR? (21 Yazar ile birlikte), İstanbul, 2014, ELMADAĞI Yayınları.
5) ATATÜRK, İSLAM ve LAİKLİK (Cumhuriyet Dönemi Din Öğretimi ve Eğitimi), İstanbul, 2015, ELMADAĞI Yayınları.
6) AKLIN KAYNAĞI İSLAM’DA BEYİN (SADR), Bilim ve Kur’an Dilinde, 2014, İstanbul, NERGİZ Yayınları.
7) İSLAM’DA ADALET (Adl, Kıst, Mizan, Hakk, Vasat), Temmuz 2015, NERGİZ Yayınları.
8) “Tarihsel Olaylarla AKIL TUTULMASI KİTLENME”, İstanbul, 2017, NERGİZ Yayınları.
9) ATATÜRK, İSLÂM VE LAİKLİK, HALİFELİĞİN KALDIRILMASI, İstanbul, 2017, NERGİZ Yayınları.
10) ATATÜRK VE TÜRK KADINI, İstanbul, 2018, NERGİZ Yayınları.
11) ŞEYTAN İÇİMİZDEKİ… DIŞIMIZDAKİ bireysel… küresel, İstanbul, 2019, Ulak Yayınları.
12) “Kur’an’ı Kur’an’dan Kur’anca Anlamak”, (Editör: Abdullah YILDIZ), Kur’an’ın Hayata Müdahalesi (Kitabı içinde: s. 31-38), İstanbul, 2004, Umran Yayınları.
– MİLLİ İRADE BİLDİRİSİ imzacıları kapsamında Ekim 2013 tarihinden beri MİB çalışmalarına ”Milli İrade Birliği” sitesine yazıları ve konuşmalarıyla katılmıştır.
– 1968-1969 yıllarında İSLAM MEDENİYETİ adlı aylık dergiyi yayınlamak.
– Diyanet İşleri Başkanlığı’nca 15 günde bir yayınlanan DİYANET GAZETESİ’Nİ 1970’de kuruluşunu gerçekleştirerek, aynı zamanda aylık DİYANET DERGİSİ’NİN de bir süre yayınını sürdürmüştür.
– Aylık UMRAN Dergisi’nde 1998, 1999 yıllarında “Kur’an Kavramlarını Kur’anca” ele alan makaleleri yayınlanmıştır.