Bu günkü yazımda değişik bir pencereden bakmak istiyorum. Aslında bu pencere tam da içinde bulunduğumuz durumu gösteriyor.
Değişik dememin sebebi kiminin göremediği, kiminingörüp de söyleyemediği, kiminin de bana ne? “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” dediği bir pencereoluşu.
Bu pencere yaşadığımız dünyada en büyük sorunun diyalogsuzluk olduğunu gösteriyor.
Bu gün dünyayı körlüğe ve sağırlığa mahkûm eden güç örgütleri kuşatmış.
Bunların marifetiyleinsanlar körleştiriliyor, sağırlaştırılıyor.
Gözlerimizin önünde yalan söylüyorlar, gözlerimizin önünde insanı küçümsüyorlar, değersizleştiriyorlar, gözlerimizin önünde insana işkence ediyorlar, yok ediyorlar ve yaptıklarını süslü sözlerle, görsellerle başkalarına mal edip algı oluşturuyorlar. Kitlelerin yarattıkları düşmanlarla savaşmalarını sağlayıp günlerini gün ediyorlar.
Diyaloğun bittiği yerde;kavga başlar, çatışma başlar, kavganın çatışmanın olduğu yerde;korku başlar, korkunun olduğu yerde;esaret başlar,kulluk başlar. Böyle bir ortamda ise hiçbir şey kök salamaz, yeşeremez, büyüyemez.
Artık insanlık gelecekten yoksundur. Düşünün geleceğe el atamayan; gelişme, iyileşme umudu olmayan bir yaşamın ne değeri olabilir?
Bu yüzden öğrencisi, velisi, üniversiteyi bitirmiş genci, bir işi olup çalışanı, işsizi, köylüsü, şehirlisi… Yani toplumun her kesimi gelecekten yoksundur.
Ülkemizin gençleri akın akın Avrupa’ya gidiyorlar. Çünkü ülkelerinde gelecek göremiyorlar. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin “…artık ülkemde dinlenmediğimi değil, istenmediğimi hissediyorum…” sözleriülkelerinde geleceklerini göremediklerinin ne hazin bir anlatımıdır.
İkinci temel sorun da budur. Gelecekten yoksun olmak, gelecek oluşturamamak!
Orduları yenmek için değil kaynaklara sahip olmak içinyapılan savaşlar hiç bitmiyor!
Elbette dünde paylaşım savaşları hep vardı amadün dünya küçük bir köy değildi.
Gelinen noktada “Tükenen şey insan, Tüketilen şeyse insanlık”!
Sorun büyüktür. Eğer yaşadığımız gerçeklik bir soru olsaydı. Onun yanıtını bulur ve sorunu çözerdik. Yaşadığımız şey bir sonuçtur ve sonuçlar değiştirilemez.
Peki, öyleyse ne yapılmalıdır?
Yapılacak şey sonucu soru formatına dönüştürüp nedenselleştirmek!
İşte bunu yapabilirsek paslanmış vizyonlardan uzaklaşırız.
İşte bunu yapabilirsek ezberlerimizi bozup, yeniye ulaşırız.
Aksi aynı şeyleri söyleyip, farklı sonuçlar beklemekten öteye gidemeyiz.
Kuşkusuz dünyayı değiştirenler ortak amaçlar etrafında birleşebilenlerdir.
Bu yüzden ortak amaçları için bir araya gelebilmiş insanların çabaları çok ama çok değerlidir. Ancak onların amaçları etrafında sıkı sıkıya kenetlenmeleri ve birbirlerini aşağıya çekmemeleri koşuluyla!Aksı bu ortak amaç onları başkalarının kullanımına açık hale getirir. Bu da politikada en elverişli olan malzemedir.
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan büyük Atatürk eğer halkı ikna edemeseydi, onları ortak bir amaç etrafında birleştiremeseydi bu gün bağımsız bir ulusumuz olamayacaktı.
Bu öyle ince bir çizgidir ki!
Koşulu da şudur. İnandırmak için inanmak gerekir. Eğer siz inanmıyorsanız kesinlikle kendinizi ele verirsiniz ve etrafınızda size inananlarıtek tek kaybedersiniz. Özetle arkadaki niyet başkaysa amaç oluşturulamazsınız.
Gara operasyonunda 3 komutanımız ile 13 rehinenin şehit edilmesi hepimizi yüreğini yaktı.
Ruhları şad olsun!
13 asker, polis ve kamu görevlimizin6 yıldır terör örgütünün elinde rehine olmasıne acı bir gerçek!
Başkaları da var mı?
Sınırım yine bilmediklerimiz bildiklerimizden fazla ve zor bir yerdeyiz.
Diyalogsuzluk, gelecek oluşturamama ve bu çıkmazı aşabilmek; değiştirmek, dönüştürmek için ortak amaç oluşturabilme…
Gelin ortak amacın gücünü, milletini ortak bir amaç etrafında birleştiren büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten dinleyelim:“Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.”
Rize’de doğdu. İlk, Orta ve Lise öğrenimini Rize’de tamamladı. Lisans Eğitimini İşletme alanında, Yüksek Lisans eğitimini Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında tamamladı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Eğitim Yönetimi ve Politikaları Ana Bilim Dalı, Eğitim Yönetimi ve Teftiş Doktora Programına devam etti. Eğitim işkolunun çeşitli kademelerinde görev yaptı. Şubat 2019 tarihinde kamudaki görevinden emekli oldu.
Yazın hayatına çeşitli dergi ve antolojilerde yayımlanan şiirleri ile başladı. 2004 yılında “TODAİE Hazırlık Kılavuzu” adlı Orta Doğu Amme Enstitüsü Sınavlarına Hazırlık Kılavuzu yayımlandı. İlk şiir kitabı;“Karanlığın Elleri”2008 yılında, ikinci şiir kitabı; “Yasak Elma” 2016’da yayımlandı.
Eğitimci, Şair ve Yazar’ın okul öncesi eğitim çocuklarına yönelik hazırladığı “Can Okulda Dizisi” olarak altı adet hikâye kitabı (Okul Heyecanı, Okulda İlk Gün, Can ve Cansu, Görüyor Öğreniyoruz, Balonlarla Dans ve Can Partiyle) 2017 yılında yayımlandı.
“Çağları Delen Önder Atatürk” dizisinin ilk kitabı olan “Altın Saçlı Çocuk” romanının birinci baskısı Ocak 2019 yılında, ikinci baskısı Ağustos 2019 ve üçüncü baskısı Kasım 2019 yılında yayımlanmıştır. Serinin İkinci romanı “Hayallere İlk Adım” romanının birinci baskısı Ağustos 2019 yılında, ikinci baskısı Kasım 2019 yılında yayınlanmıştır.
‘Kül Rengi Dünya” romanı Kasım 2019 yılında yayımlanmıştır. Ayrıca yazarın, Eğitim Bilimleri alanında bilimsel makaleleri bulunmaktadır ve çeşitli gazetelerde makale yazmayı sürdürmektedir. İki çocuk annesidir.
Adata olayları analiz edip hem gözlem yaparak hemde gözlemlerle çözüm leri bizlere sunuyorsun. Her geçen gün yeni bir yönünüz ortaya çıkıyor. Çok beğendim çözümlemeler harika.
“Biz böyle değildik bize ne oldu
Insanlar insanı yiyecek gibi
Hal, hatır yerini kin, kibir aldı
Herkes iyi oldu diyecek gibi….”
Anlamlı çalışmanızı okuyunca, demek geldi içinden…