Atatürk’ü yalnızca gönlümüzde gözyaşlarımızda hüznümüzde kederimizde değil ama aynı zamanda aklımızda gözlerimizin ışığının arttığı karanlıkların da böylelikle bir bir aşılacağı bir biçimde yeniden selamladık.
“Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak,
hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi
dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı ve
kafamızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak,
şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda
ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak,
belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi
30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.”
Böyle diyordu Falih Rıfkı Atay
bir kitabında…
….
Ve biz o zaferler sayesinde var olduk.
Saygı gördük, dostluğumuza güvenildi,
düşmanlığımızdan çekinildi.
Bütün bunları hepsi,
Mustafa Kemal Atatürk’ün
liderliğinde oldu…
Cahillerin ve yobazların bir türlü
içine sindiremediği Atatürk vefat ettiğinde
bir İtalyan gazetesinin attığı şu başlık bile
o sindiremeyenlere koca bir tokattı.
“Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkın
büyüğünüz geliyor. “
İnanın duygulanmamak elde değil.
***
Bir 10 Kasım’ı daha geride bıraktık.
Cumhuriyetimizin Kurucusu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü
Ölümünün 79. Yılında saygı, özlem ve
minnetle andık…
Yine hüzünlendik ancak bu defa hüzün
gördüklerimiz karşısında sevince ve
umuda dönüştü.
Genci, yaşlısı, 7’den 70’e herkes
sabahın erken saatlerinden itibaren
Atasına koştu.
Her Milli günlerimizde hastalananlar,
yurt dışına geziye gidenler ve
hatta Atatürk düşmanları dahi oradaydı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin
Ebedi Lideri Mustafa Kemal’i bağrına
basan Anıtkabir bile şaşırmıştı...
Yurdun dört bir yanından 1 Milyon kişi
Hakiki Dünya Lideri’ne koşmuştu…
***
Uzun yıllar sonra ilk kez böylesine
bir manzaraya şahitlik ettik.
İşin siyasi kısmına girmeyeceğim.
O gün televizyon kanallarını elimizdeki
kumandanın tuşlarına basarak geziyordum.
Bakalım kim nasıl haber yapmış,
nasıl bir program hazırlamış bir görelim dedim.
Birkaç tuşa bastıktan sonra ekranda
tanıdık bir yüz gördüm.
Ve o kanalda kaldım.
Atatürk’ümüzü konuşuyorlardı.
Tam izlemeye başlamıştım ki,
bir telefon geldi acil çıkmak zorunda
kaldım.
Merak etmeyin şükür kötü bir durum yok.
Ekrandaki kişi tanıdık ya rahattım.
Kendisini ilk fırsatta arar,
o günkü programı ve o günün önemini
sorarım dedim.
Öyle de yaptım…
***
Cumhuriyet ve Atatürk sevdalısı
bitmez tükenmez enerjisiyle o televizyon
kanalında konuşan kişi, altını çizerek
söylüyorum, uçsuz bucaksız bir tarlanın
bilim ve ilim yuvasına dönüşmesine öncülük eden,
Adıyaman Üniversitesi Kurucu Rektörü,
Başkent Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Gündüz’dü.
Bu vesile O’nun güzel sesini duyma ve
sohbet etme şansı bulduk.
Kendisine 10 Kasım günü milyonlarca yüreğin
Anıtkabir’e akmasından duyduğum
memnuniyeti ifade ettim.
Ve kendisinin de bu konudaki görüşlerini
açıklamasını rica ettim.
Sağ olsun Hocam bizi kırmadı
başladı anlatmaya…
“Atatürkçü düşünce sisteminin ülkemiz ve
dünya açısından bir aydınlanma vesilesi olarak
dimdik ayakta her yeri selamlıyor olduğunu
görmek beni çok mutlu etti. Gafletin, dalaletin,
cehaletin ihanetin izlerini gördüğümüz
gelişmeler karşısında yine Atatürk’ün aklının ve
bilimin ışığının yeniden ışıl ışıl olduğunu
görmek de öyle… Türk Milleti her başı
sıkıştığında sigorta olarak sarıldığı Atatürk’e,
bu defa yalnızca gönlünü değil, gözyaşlarını değil,
aklını da bağladığını gördük.
Türkiye’nin dört bir yanından her
sosyo-ekonomik tabakadan insanlar
akın akın Atasının manevi huzurunda
onun kurmak istediği aydınlık Türkiye’nin
bekçileri olduklarını gösterdiler.
Gerçekten bugünleri hep
kırgınlıkla anardık. Ama gördük ki,
Atatürk’ün şu sözü bugün bir kez daha
O’nun ne kadar ileri görüşlü olduğunu ortaya
koydu. Diyor ki Mustafa Kemal;
“Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya
unutturmak isteyen gayretler belirebilir.
Fikirlerimi inkar edenler ve beni yerenler
çıkabilir. Hatta bunlar benim yakın bildiğim ve
inandıklarım arasından bile olabilir.
Fakat ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve
kuvvetlidir ki, bu fikirler, Hint’ten, Mısır’dan döner,
dolaşır gene gelir, verimli sonuçlarıyla kalpleri
doldurur.”
***
Araya girdim.
Hocam gerçekten müthiş bir şey.
Böyle bir Lidere sahip olmak hiçbir topluma
nasip olmaz. Düşmanlarımız bile
saygı gösterdi hep değil mi?
“Evet çok doğru söylüyorsunuz.
Bugün Mustafa Kemal’in bize manevi miras
olarak bırakmış olduğu ilim ve aklın
egemenliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin
dimdik ayakta çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine
çıkma yolunda bir sigorta olarak yeniden
akıllara gelmiş olması sevindirici bir şey olduğunu
tekrar belirtmek istiyorum.
Atatürk’ü yalnızca gönlümüzde
gözyaşlarımızda hüznümüzde kederimizde değil
ama aynı zamanda aklımızda gözlerimizin ışığının
arttığı karanlıkların da böylelikle bir bir aşılacağı
bir biçimde yeniden selamladık.
Aslında uzun söze gerek yok.
Atatürk’ün izinde onun yaşadığı dönemde
yapıp ettiklerinden kaynaklı olarak yalnız Türkiye için değil,
uygarlaşma yolunda aklın ve bilimin ışığında
insanın değerine değer katılacak gelişmelerin
sağlanabileceği devlet ve toplum düzeninin
kuruluş yolunda yeniden selamladık.
ABD ve aydınlanmanın merkezi olan Avrupa’da
bugünkü gelişmelere bakılırsa bugün bizden daha fazla
Atatürk’e ihtiyaçları olduğunu görüyoruz.
O’nun ne kadar büyük bir insan olduğunu
bir Alman gazetesinin Atamızın vefatından
10 gün sonra 21 Kasım 1938’de yaptığı
haberinde de görebiliyoruz.
O gazete, ‘Atatürk yaşasaydı dünya
2. Savaşı görmezdi.’ Diye yazmıştı...
Atatürk’ün savaş meydanlarında hiç
yenilgi yüzü görmemiş muhteşem bir komutan olması
ölümüyle düşmanlarıyla sevindirebilirdi.
Ancak bizlerle beraber yas tuttular.
Günlerce dünya basınında haber oldu.
Yani Atatürk sadece cephede savaş kazanmış değil,
aynı zamanda bir milleti Avrupa’nın 300 yılda
kat edemediği yolu çok kısa bir süre içinde kat ederek
her medeniyete örnek oldu.
Sadece Avrupa mı? Orta Asya’dan Kuzey Afrika’ya,
Güney Amerika’ya kısaca dünyanın her yerinde
uzanan etkisi var.
Gerçekleştirmiş olduğu devrimler,
devlet ve toplum hayatındaki önemli düzenlemeler
Avrupa’da bile yoktu. Türkiye Cumhuriyetinin
yurttaşına verilen hakların önemli bir bölümünden
kendilerine çağdaş diyen nice toplumlar
habersizdi.”
***
Tekrar araya girdim.
Hocam Atatürk diktatör müydü?
Önce derin bir of çekti devam etti…
“Dönemi itibarıyla uygar olarak bildiğimiz
Avrupa diktatörler yaratırken Atatürk kendisine
teklif edilen tek adam rejimini elinin tersiyle itmiştir.
Milletine güvenmiştir. Yola da milletiyle birlikte
çıkmıştır. Milletiyle birlikte savaş kazanan
tarihteki tek liderdir.”
***
Adıyaman Üniversitesi Kurucu Rektörü
Başkent Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sayın Mustafa Gündüz’e,
başka da bir şey sormadım.
Yaptığı açıklamalardan ve bizi aydınlatmasından
dolayı teşekkür ettikten sonra şunu düşündüm;
Atatürk bugün olsaydı
dünyadaki kargaşa olur muydu?
Emin olun olmazdı.
“Yurtta barış dünyada barış” diyen
Atatürk Düşüncesi buna mani olurdu.
Müsaadenizle son sözümüzü
söyleyip bitirelim;
Bize boş laf değil,
Atatürk Cumhuriyeti lazım…
“Bir hiç… Birlikten dirlik, sevgiden aşk doğar anlayışını benimseyen,
Milli Birlik, Milli Beraberlik ve Milli Ruh peşinden koşan Türkiye Cumhuriyeti delisi…”