Cumhuriyet Halk Partisi eski milletvekili Fikri Sağlar’ın mealen “türbanlı hakimin haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getireceği konusunda kuşkum var” sözleri üstüne önce AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve sonra da Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Fikri Sağlara esip gürlediler.
Konuşmaları gereken konuları bırakıp, bu konuyu gündem yaptılar.
Fikri Sağlar türban takan bir hakimin dağıtacağı adaletten şüphesi olduğunu ileri sürdü. Bu açıklama bana göre doğruydu, zamanlıydı zamansızdı ayrı bir tartışma konusu.
Ama adalet, ekmek, su, hava kadar yaşamsaldır. Adaletin olmadığı yada adaletinden şüphe duyulan bir ülkenin gelişmişliğinden söz edemezsiniz.
Gelişmişlik sadece Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın artması ile değil bunun yanında hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı ile ölçülür.
Bu nedenle Dünyanın bütün uygar ülkelerinde yargıçlar aynen bizde olduğu gibi “tek tip” giysi içinde kürsüye çıkarlar.
Yargı mensuplarının herhangi bir din veya inancın, siyasal düşüncenin sembolünü görünür bir şekilde taşımaları sundukları hizmetin tarafsızlığı konusunda toplumda güven sorunu yaratır.
Bir dine veya inanca yönelik nefret söylemi suçundan yargılanan bir zanlının , o din veya inancın sembolünü, örneğin türban, zülfikar, haç, kippa, davut yıldızı taşıyan bir yargıcın tarafsızlığı konusunda makul şüpheye sahip olması olağan bir tepki değilmidir.
Fikri Sağların sözünü ettiği türban son yıllarda laiklik karşıtı İslamcıların bir siyasi sembolü olmuştur.
Nitekim, 29 Haziran 2004 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 4. Dairesinin 7 yargıcı oybirliği ile aldıkları kararda, Türkiye’ de türbanın son yıllarda politik sembol olarak kullanıldığı ve dini kurallar üzerine kurulu toplum modellerini ve sembollerini tüm topluma dayatmak isteyen aşırı politik hareketler bulunduğunu kararında belirtti.
Durum bu kadar açık iken, Tayyip Erdoğan’ın Fikri Sağların söylemini kullanması anlaşılabilir de, bu ülkeye hukukun üstünlüğünü getirmiş partinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Fikri Sağların açıklamasına tepki vermesi anlaşılır gibi değildir.
Zira laik devlet, Atatürk’ün millet kavramına inanan insan devletin etnik ve dinsel kör olması gerektiğini savunması gerekirken, çok doğru bir açıklamaya, böyle bir tepki vermesi, tam bir popülizm olan “Kim ne gün neyi duymak isterse onu söyleyeceğiz, ilkemiz, omurgamız yoktur, her şekle gireriz davranışıdır.
Bu konuda “inanç özgürlüğü” de gerekçe olarak ileri sürülemez. Kadınların başlarını örtmesi Sünni İslam inancının bir gereği ise, başka mezheplerde olan kadın yargıçlarda başka giysi parçalarıyla, sembollerle kürsüye çıkmak isteyebilirler. O zaman bunun duracağı nokta neresidir.
Ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu’nun verdiği örnekte yanlıştı. Parlamentoda ya da partinin Parti Meclisinde türbanlı kadın bulunmasıyla kürsüde türbanlı yargıç bulunması aynı şey değildir.
Yargıç kanunu uygulayan kişidir. Parlamentoda ya da Parti Meclisinde bulunan türbanlı kadınlar yasanın uygulayıcıları değillerdir. Bunların tarafsızlığı beklenmez ama adalet dağıtmakla mükellef olan yargıcın tarafsızlığından en ufak bir şüphe duyulmaması gerekir. İşte bunu içindir ki adaletin simgesi olan adalet tanrıçası Themis’in gözleri bağlıdır.
Fikri Sağlar’ın sözlerini, salt yargıcın tarafsızlığı üzerinden tartışmak gerekir. Aksi erimekte olan AKP’nin ekmeğine yağ sürer.
Böyle, etkisiz ve edilgen muhalefetiyle Cumhuriyet Halk Partisi düş kırıklığı yaratmanın yanı sıra, “Godot’yu bekliyor” imajı yaratırken bir kısım laik, ülkenin kuruluş felsefesine inan insan da “kararsızlar” grubuna katılarak o grubu ikinci parti yapıyor.
Katılıyorum ancak zamanlaması yanlıştı yada böyle bir açıklamayı yapmaya özellikle şu dönemde gerek var mıydı? Fikri beyi severim ancak keşke böyle bir açıklama ile gündemi değiştirmeseydi.
Evet haklısınız zamanımıydı değilmiydi elbette tartışılabilinir ama bağımsız ve tarafszıı yargı ekmek kadar, su kadar yşamsaldır.